K Ü N Y E  

 

Işık yeni bir menzil tutanda koşusunda,

Gölgeler çekilende ufukların ardına,

Başaklar sararanda,salkımlar kızaranda,

Ayalar kabaranda,fırınlar tutuşanda,

Tokmaklar vurulanda,namlular haykıranda,

Denizler köpürende,topraklar yarılanda,

Tomurlar patlayanda,gözler buğulananda,

Kuzular meleşende,gün gece üleşende

Akları karalarla,karaları aklarla,

Geren bir bağ damının serin odacığında

Doldu ciğerlerimiz ışıklı bir havayla,

Açtık gözlerimizi korka korka dünyaya!

Keşke açmaz olaydık,keşke bir taş olaydık,

Olaydık da bu yükü sırtlamış olmayaydık!

 

Ne gürbüz başakları harelenen buğdayın,

Ne yaz güneşleriyle tutuşan ufukların,

Ne ovayı bir boydan,bir boya arşınlayan

Alaz alaz tayların,sürülerin,kuşların

Ruhumda kopardığı fırtınalar yetmedi

Savrulmam için alev kuşaklarına Aşk’ın.

Ta ki yakalandığım “an”a kadar heybetli,

Sade görünüşüyle içimde dinginlikle,

Sevgi,saygı,ürperti,coşkunluk uyandıran

Ufuklar ötesinden bakan mahzun “gözler”le…

 

Harman dövdük,savurduk akkor gökler altında,

Uzun zaman baş başa dallarla,yapraklarla

Yarıştık kuzularla,taylarla,başaklarla…

Geçer olduk onları büyüme yarışında…

 

Pek küçükken tanıştık kalemle ve kağıtla,

Kitaplar Anası’nın ebedi ışığıyla

Aydınlandı içimiz,dışımız dalga dalga,

Dağıldı çevremizi saran sisler bir anda…

  

Geniş,asfalt caddeler açıkken önümüzde

Sarp doruklara çıkan yarların kıyısından

Geçen dar geçitlere yöneldik bile bile

Gözümüz yaşarmadan,kılımız oynamadan…

 

Kestiler yolumuzu başsız,kolsuz gölgeler,

Sevda alevlerinde can gibi eridiler…

 

Bize kara çalmaya kalkanların hevesi

İrine geçit veren kursaklarında kaldı.

Çaldıkları karalar ışıktan kalkanlara

Çarparak geri tepti,sıvazladı onları...!

 

Ayağımız altına yerilmişken yerküre,

Gözlerimiz,gönlümüz dönüktü(r) hep göklere,

Başımız üzerinde sema eden evrene…

Paçavradan değerli değil gözlerimizde

Altınlar,pırlantalar,ipekler heybe heybe…

 

Kimsenin acısına benzemez acılarla

Kimselere benzemez bir insan olduk çıktık!

-Hicran doruklarında sönmez ateşler yaktık!-

Çok kez paralayacak olur kuş kafesini,

Teskin etmenin yolu var mıdır kendisini

Işık ellerce azad olunmasından başka

Ve azadsız bir köle O’nun zindanlarında.

 

Nice bin ruh acıdan yanarken,kavrulurken,

Nice bin baş savaştan,açlıktan devrilirken,

Fildişi koyunlarda geçmemiz kendimizden

Olacak şey mi dostlar,olacak şey mi söylen!

 

Köklerine tükenmez pınardan su yürüyen,

Olgun meyveler veren cömert bir ağacız biz.

Gelin,koşun kardeşler yağma olsun meyvemiz,

Kaygılanmayı geçmez devşirme mevsimimiz...

Dalımız silkelendi yavuz fırtınalarla

Düştü çürük meyveler sapır sapır toprağa…

 

Savaştayız,evrensel pek yaman bir savaşta,

Nice bin cephe içte,nice bin cephe dışta…

Bir elimizde kağıt,kalem var ötekinde

Ve zafer ihtimali perdeli ufuklarda…

Sebil ettik nemiz var,nemiz yok bu yollarda…

  

Ölümle nikahlıyız biz,hayatla,acıyla,

Budur güç veren rua,dimdik tutan ayakta,

İçimizdeki sevgi,ölümsüz yüce sevgi,

Aka da,karaya da,yaşa da kuruya da

Aynı gözle bakmaya kılavuzladı bizi.

Aynı ilahi yasa yürür kainatta da,

Ne ses kalırdı,ne iz ardımız sıra yoksa!

 

Kah bir pınar başında neş’ede sürurdayız,

Kah bir çölde azablı,çileli yollardayız,

Kah bir zindanda pranga vurulmuş isyankarız,

Kah bir camide mihrab,kah bir kilisede çan,

Kah kölelere köle,kah sultanlara sultan,

Kah sevda göklerinde kanat vuran bir kartal,

Kah ufuksuz,mevsimsiz okyanuslarda bir sal,

En ağır yükle çökmüş omuzlara bulut-şal.

Kah şimşeklerden ürken gözü kanlı bir ceylan,

Kah boynu bükük bir gül dağılmış gülşenlerde,

Kah solgun bir parıltı evren yüzeylerinde…

Kah en kafirden kafir,kah en mü’minden mü’min,

Kah ahsen-i takvimiz,kah esfel-i safilin…

Kah bir sinede yürek,kah bir elde ekmeğiz,

Ateş ırmaklarının kıyılarında nergis…

Bazen ebedi ağıt,bazen boş bir kağıdız,

Yarım kalmış bir şiir,gönlü kırık bir yalnız…

 

Azade kılmış bizi zaman/mekan bağından,

Ün,unvan,makam,mansıp kaygısından Yaradan.

Aciziz şükrümüzü O!na karşı edadan.

 

O kadar alıştık ki hicrana,ızdıraba,

Biri kapanmamışken,bir başka yara alan

Gönül hoşlanmaz,kaçar oldu hazdan,vuslattan…

-Yanmanın,kavrulmanın hazzına varan gönül

Zakkumlar arasında açan sonsuz al güldür...-

Daha insanca,daha müslümanca değil mi

Mutsuzları paylaşmak hüznünü,kederini,

Mutluların “mutluluk” maskesi olmaktansa!

 

Büyük şeyler yapmayı düşlediğimiz günler

-Dünyanın çivisini yerinden oynatacak

Şeyler yaptığımızı kim,nasıl anlayacak…?-

Tez geçti,idrak ettik iyilik olduğunu

İnsanı “insan” yapan en üstüm meziyetin,

Sarıldık eteğine Dareyn Efendisi’nin…

  

Tek Hükümdarı Allah,veziri kutlu Elçi

Olan sönmez,yıkılmaz bengi egemenliğin

Vatandaşı olmak ta kendisi özgürlüğün,

-Özgürlük ki,sorun bir bilene de söylesin…-

Onurun,mutluluğun,güvenin,üstünlüğün…

 

Sonsuz bir yolculuğa çıktım içime doğru…

Ruhun kanatlarını tutuşturan bu koşu

Ne gün sona erecek söylemek mümkün değil,

Belki yakında,belki asla bitesi değil!

En uzun yolculuklar kalır bir arpa boyu,

Sözü bile edilmez bu gezinin yanında.

Saniyelik molayız sonsuzluk kervanında,

Sonsuzluk Ağacı’nda bir çiy damlası ya da…

 

Mabed,kitaplar,deniz gözde arkadaşlarım,

Kuşlar,çocuklar,dağlar,çiçekler,yıldızlar da…

Onlar manalandırdı,onlarla aydınlattım

Hayatımın karanlık kalan kuşaklarını…

Daha sağlam,temkinli attım adımlarımı

Her ay kavuşmasında,her şimşek çakışında…

 

Gözyaşı dökmüşlüğüm çok olmuştur kıyıda,

Gurub yangınlarının coştuğu saatlerde,

Lavlaşan dalgaların granit kayalıklar(d)a

Desenler kazıdığı köpük parmaklarıyla,

Yalnızlık yankılanan gök kubbenin bağrında…

Yıldızsız gecelerin soğuk dinginliğinde

Sırtımda günahlarım secdeye vardığımda…

Bir zeytinin,incirin,bir çınarın altında

Az mı düşüncelere daldık taş bir yastığa

Baş koyarak hayatın fışkırdığı toprakta…

Bekledik elimizde desti çeşme başında,

Belki birkaç saniye,yüzyıllar boyu belki…

Bir damla bulamadan döndüğümüze değdi,

Kuru çamur destimiz doldu,taştı sonunda…

 

Çoklarını taptığı ilahlardan tiksindik,

Tek Ölümsüz Sultan’a kulluğu onur bildik.

Kalbimiz gözümüzden,gözümüz kalbimizden

Ayrılmasın diye çok çabaladık,didindik…

 

Öldük ölmeden önce,ölesi değiliz biz,

Her an bin kıyametle sarsılmada içimiz,

Yeter kainatları kül etmeye sevgimiz,

Feleklerde yörünge değiştirtir zikrimiz,

O alevden tuğrayla mühürlü yüreğimiz…

 

Sonsuz şükürler olsun Mevlamız’a mü’miniz,

Her canın bu onura ermesini dileriz…