ANASAYFA



<BUKET>
(naif gençlik şiirleri)

GENÇLİĞE ÇAĞRI

 

Ey gençler,bilmiyorum daha ne kadar sürer

Bu utanç,bu ızdırab,bu zillet,bu karanlık…

Nasıl dayanabilir yorgun,argın yürekler

Küskün,kırgın gözyaşı döküyorken aydınlık…

Gümrah kızıl sislerle sarılmışken fecirler(çevrenler)

Kol kol ilerliyorken sinsi sinsi hayınlık

Size çevrilmesin de kime çevrilsin gözler…

(uzanmasın da) (eller…)

 

Kimliğini yitirmiş insanlık şaşkın,bezgin,

Azatsız bir tutsağı olmuş kör benliğinin,

İnançsızlık illeti sarmış dörtbir yanından,

Yakalamış kıskıvrak vurmuş bukağısını,

Silinmiş inanç,sevgi,hoşgörü taş bağrından,

Yeğler olmuş şiddeti,belden aşağısını,

Uzaklaşmış ilhamın aşkın(duru) aydınlığından…

 

“Uygar” olayım derken dönmüş bir canavara!

Söz geçiremez olmuş putlara,robotlara…

Dalmış soğuk,loş,kaygan,derin labirentlere,

Bir çıkış yolu bulmak ham hayal,boşa çaba!

Kulaklar mühürlenmiş,gözler perdelenmişken,

Yığınlara idoller kılavuzluk ederken (yol gösterir olmuşken)

Gül,nergis bahçeleri darmadağın ne çare… (bin pare…)

 

İskelete çevirmiş Erdem’i piranhalar,

Yarasalarla sıkı fıkı olmuş “aydınlar!”

Değer,anlam verilir abur-cubur sözlere…

Ağ örmüş örümcekler beyinlere,gözlere,

Kayıtsızlık,aylaklık,çılgınlık virüsleri,

Sarmış kokitos gibi ruhları,bedenleri,

Çözülmüş,kopmuş bağlar bağlanmamak üzere…

 

Barbarlık,kuralsızlık,doyumsuzluk,arsızlık

İnsan’ı zıvanadan,insanlıktan çıkarmış…

Ortaya bambaşka bir tür,bir garip yaratık

Çıkmış ki,egosunu kabartmış da kabartmış (şişirmiş…)

Bankalar tapınağı,para ilahı olmuş,

Hoşgörüyü,inancı,aşkı,ışığı kovmuş,

Yerine horgörüyü,kini,gururu koymuş…

 

Bayağılık,kabalık,duyarsızlık,aymazlık,

Bağnazlık,yüzeysellik,kaypaklık,hayasızlık

Çemberleri için(d)e sıkışmış has insanlık (1)(duyarlılık/kibarlık)

Duyacak kulak mı var soylu çığlıklarını…

Akıttığı kanların selinde boğulmaktan

İnsan’ı kurtarmanın yolunu yordamını

Bilmeyenler dinlesin,öğrensin mahzunlardan…

________________________________________

(1)İnsani değerlerini yitirmemiş anlamında.

 

İDEALSİZ

 

İdealsiz,amaçsız,başıboş savrulmayı

“Özgürlük” sananların,”insanca” yaşamayı

-İnancı,hoşgörüyü,sevgiyi,acımayı…-

Hor gören sapkınların verdikleri çabayı

(Öneren bahtsızların)

-Oligarşik sultayı,korkunç silahlanmayı…-

Etkisiz kılmak için ne yapmamız gerekir?

Vahdet,cihad bilinci bunun tek çaresidir…

 

Hırsızlar,hortumcular,gangsterler baş tacımız,

Futbolcular,popçular,kapkaççılar ha keza!

İçeridekilerden kat kat fazla dışarıda

Dolaşan potansiyel suçlular sere serpe…

Onlarla iş birliği yapan açık gözlere (içinde olanlara)

Destek olan bahtsızlar iki parmaklarıyla…

Pek parlak görünmüyor heyhat ufuklarımız…

 

Acunun bir zamanlar bizken efendileri,

Yüksek medeniyetin onurlu öncüleri,

Adalet,bilim,sanat,erdem havarileri,

Razı mı olacağız köleliğe,zillete,

Bize hiç yakışmayan çürüten atalete…?

Bir silkinsek ödleri patlayacak aslında

Kutsuz Karanlıklar’ın ,korku kursaklarında…!

 

Bağrımıza saplanan hançeri söküp atmak,

Sönmek üzere olan ışığı canlandırmak ,(alevi)

Yitirdiklerimizi yeniden elde etmek,

Kopan bağları tekrar,daha sağlam bağlamak,

Kurumaya yüz tutmuş fideleri sulamak,

Dev Ağaç’ın altında hepimizi toplamak

Size düşüyor gençler,size bu kutlu(sal) emek!

 

Ne varsa sizlerde var,ey gençler,ümit,zeka,

İnanç,enerji,bilgi,hoşgörü,sabır,haya…

Önünüze konulan materyalleri ancak

İşleyebilirsiniz olanca çabanızla

Yeteneklerinizi özenle kullanarak

Yeniden kurmak için Vahiy Uygarlığı’nı,

Nakşederek canlara Çalab,Yalvaç aşkını…

 

D E M E T

(Buket)

Mevsimsiz ve ufuksuz kırlarda,bayırlarda

Dolaştım gündoğumu alacakaranlıkta

Usul usul boşalan çiy sağanaklarında…

Kuşlar başlamışlardı sabah şölenlerine,

Bürünmüştü ufuklar şafağın tüllerine,

O dinginlik işliyor gibiydi yüreğime…

 

İnleyen kayalarda,ürperen yapraklarda

Işıldayan sonsuz çiy kristalinden yansıyan,

Göksel sırlar taşıyan kozmik ışıltılardan

Ruhları kamaşanlar sırf kelebekler değil…!

İnsan’ın yazgısını ta can evinde duyan,

Zakkumu gülşen bilen,mihneti nimet sayan

Hüzünlü,yorgun,özgür,umutlu yiğitlerdir,

Onların talihini paylaşanlar inançla…

 

Yaradan’ı ilahi bir coşkuyla zikreden

Laleleri,gülleri,nergisleri dermeye

Kıyamadım and olsun,gönül bahçelerimden

Derdiğim pörsümeyen,solmayan çiçeklerden

Bir demet sunuyorum,kabul edin sizlere…

Ö L Ç Ü

  

Herkes eş bu dünyada,

Görünüşe aldanma.

İnsanlardan kaçarsın

Mağrur derler aldırma!

 

Her şey onlardan gelir,

Sen gel de uzaklaşma!

 

“Bir dostum vardı”dersin,

Yine onlar derler ki;

“İnsanlarla dost olma!”

Şaşırarak gülersin…

 

Yalan,dolan kimdeyse

O tac olur başlarda…

 

Derler.”Para her şeydir…!”

Sen bildiğinden şaşma!

De ki:”Her şey insanlık,

Yine insanlık…” ama,

 

Gel de anlat bunları

Ademoğullarına

Gücün yeterse arttık…

 

T A T

 

Yakınımızda,ırağımızda

Şu can sıkıcı,ruh dağlayıcı

Tatsız,anlamsız şeyler olmasa

Kalmazdı belki hayatın tadı…

  

Bir anlık sevinç,ardından hemen

O gürül gürül kor kor acılar

Bin şimşek gibi,çığ gibi inen,

Tutuşur,yanar,kavrulur ruhlar…

 

Acıdır çeken ruhu sevince,

Güneş suları yataklarından

Nasıl çekerse yüce göklere.

Sevinç aldatır,o sinsi şeytan!

 

Acı sevmektir ölürcesine

Ayırt etmeden acı,tatlıyı…

Sev ki yücelsin ruhun göklerce,

Nurdan ağıllar sarsın başını…

 

Böyle anlarsın yaşadığını,

Aydınlıkları kuşandığını…

  

ZAMAN AĞACI

 

Döker çiçeklerini bir bir

Durur meyveye

Zaman ağacı…

Dökülen çiçek değil güneştir…

 

Sonsuz dalları,budakları

Uzar göklerin derinliğine

Cümle mevsimleri,kuşakları

Sarar,kuşatır alabildiğine…

 

Çok görmüş,geçirmiş belli ki!

Acı tatlı anılarıyla,

Uzar,kısalır günleri geceleri..

Bulur geçmişler gelecekleri,

Gelecekler geçmişleri

Koyu,serin gölgesinde…

 

Ve kurur gider o da

Günün birinde

-Her ölümlü şey gibi…-

Zamansızlığın ulu ağacı

Biter,boy atar yerinde,

Mevsimler/iklimler üstünde

Başlar ölümsüzlüğün saltanatı…

  

Y Ö R Ü N G E L E R

  

Ne sen gücen güneşim,ay’ım ne de sen,

Aynı evrenin sonsuzluğunda dönen

Yıldızların ayrı ayrıdır yörüngeleri…

İşte bunlar gibiyiz siz ve ben…

 

Her yıldız yörüngesinde döndükçe

Güzel,güçlü,mutludur gereğince…

Ve onun sonu olur,ebedi sonu

En küçük bir sapma yörüngesinde…

 

Dönün yörüngelerinizde siz güzelce

Döneyim ben de kendi yörüngemde.

Gür ışıklarımızı gönderelim

Yine birbirimize sevgiyle…

 

And olsun daha iyi olur böylesi…

Görmez misiniz görkemli evren(ler)de

Yörüngelerin o şaşmazlığını…

Hep bozulmasın diyedir bu denge.

 

İki yıldızın çarpışması neyse

Saparak belli yörüngelerinden,

Bundan farklı bir şey olmaz inanın

Yaklaştığımız an birbirimize…

 

Her şey yerinde güzeldir evrende…

  

S E V İ N Ç

  

Arşimet’in sevincinden

Çok daha coşkun benimki!

Ah,öyle bir şey “buldum” ki

Göğü oynatır yerinden

Sarsarak temellerinden…

 

Neymiş dumanlar tüttürtmek

Uçsuz,bucaksız sularda,

Kağıttan kayık yüzdürmek

Benim için bu havuzda…

 

Parmağımla itiverdim

Yosunlaşmış duvarları,

-Ki asla yıkılmaz derdim!-

Gördüm altın ovaları…

Solmayan çiçekler derdim…

  

P E N C E R E

  

Sabah penceremi açıyorum,

Güneşimle göz gözeyim,

Saçlarımda imbatın eli…

 

Limonlardan,akasyalardan,portakallardan

Güvercinler,serçeler,kumrular havalanıyor

İç bayıltıcı kokular(la) kanatlarında…

 

Öte yanda denizi görüyorum

Işıl ışıl yanan,sönen ulu denizi,

Saçımdan tırnağıma ürperiyorum…

 

Yoldan gelip geçenler

“Günaydın…” diyor,

Ferahlıyorum,mutlanıyorum…

 

Ey dünya,ey dünyalılar

Sizi ölesiye seviyorum…

 

TEDİRGİN ZAMAN

 

Sermiş döşeğini zaman

Uzanır sedir altında,

Kimler,kimler yok yanında…

Seziliyor zaman zaman

Acısı dudaklarında

Yüzünde dolaştığı an

Ay,buluttan sıyrılıp da…

 

Belli tedirgin bir şeyden…

Tayfun’un ıslıklarından,

Sular’ın çağıltısından,

Arslan’ın naralarından,

Ya da gördüğü düşlerden…

 

Ama gerçek olan şu ki,

Kasılması ellerinin,

Hırıltılar göğsündeki,

Kor taneler alnındaki

Tanıtlıyor günlerinin

Dayanılmaz geçtiğini…!

 

E S K İ C İ

 

“Eskici geldi,eskici…

Eskiler satıyorum,eskiler,

Eskimiş,unutulmuş şeyler,

Antika eşyalar satıyorum…!

İyilikler,güzellikler,kardeşlikler,

Hoşgörüler,cömertlikler,tebessümler,

Dostluklar,doğruluklar satıyorum…

Tertemiz yürekler,ölümsüz sevgiler…

Yok mu meraklısı…?

Eskiler alıyorum,eskiler…”

 

Bağırıyorum,yırtınıyorum

Ağzına kadar dolu torbam sırtımda,

Kalmadı sokak,kent,iklim arşınlamadığım…

Hayret doğrusu,biri çıkıp da;

“Hey eskici,eskici gel hele,

Olacak senin sattıklarından

Üç,beş şeye ihtiyacım benim de..”

Allah rızası için dese ya…!

   

E L E M

  

İncinmişse yürek bir hissizin

Oynamasıyla çatal dilinin,

Ağız acı acı olur,tatsız

Ve gece,gündüz,beyin rahatsız…

 

Yüzler görülse birazcık solgun,

Ya da alınlar terli ve yorgun,

Beyinden gelen seller gözlere

İner yüzlerden temiz ellere…

 

Yüce başların andaçlarına

Yönelince küflenmiş parmaklar

Tül çekilmezse bakışlarına

Acıdan acıdır pişmanlıklar…

 

İnce ruhlara iner darbeler

Hoyrat ruhların kamçılarıyla,

İnler o ruh acının hazzıyla,

Yeniden açar solan çiçekler…

 

Ormanlarda uğuldar tayfunlar,

Doruklardan çığlar yuvarlanır,

Kapı,yol,baca,yer,gök kapanır…

Ve büyür uzaylarca susuşlar…

 

Itırlı,temiz,serin yollarla

Gidilse bile son yağmurlarla

Arınmış o ebedi sulara,

Çatan elemdir yolda ruhlara…

 

Yelkenlerde uğuldar tayfunlar,

Uzaklaşır gitgide ufuklar…

Ve büyür yüreklerce yangınlar…

 

GELİN DOSTLAR…

 

Ah,çok şükür Allah’a

Dağılıyor yoğun dumanlar,

Aydınlanıyor çevren(ler),,

Yollar,odalar,koyaklar,mağaralar,

Aydınlanıyor evren(ler)

Yüreğimle birlikte…

Ağır ağır da olsa

İyiye doğru bir gidiş var

Umutlarımızı güçlendiren…

 

Bu yumuşak kanat sesleri,

Şu göz kamaştırıcı ışıklar,

İyiliğin,güzelliğin müjdecileri…

 

Gelin,toplanın dostlar

İnen bir şeyler var göklerden,

Bu fırsat bir daha

Ele geçer mi…?

 

Hayat kısa,çok kısa…

Bir “an” a sığar,sığsa sığsa…

 

Y O K U Ş

  

Evrenler dolusu yıldız,

Yıldızlar dolusu kuş,

Kuşlar dolusu kafes

Çıkınız çıkınız

Bitiyor yokuş.

 

Tamular dolusu ateş,

Ateşler dolusu ufuk,

Ufuklar dolusu nefes

Çabuk olunuz çabuk

Uzaklaşıyor güneş…

 

Karanlıklar dolusu ses,

Sesler dolusu ışık,

Yelkeni şişiren nefes

Tükeniyor artık…!

  

C O Ş K U

  

Dağlardan iniyorum,

Kucağımda parlak floralar,i

Dünyalara sığmıyorum…

Denizlerde gümüş dalgalar,

Alaz alaz ufuklar…

 

İçimde kesiksiz bir yağmur,

Gözlerim ırmak ırmak…

Birakın beni ne olur

Yolum pek ırak…

 

A N I Ş

  

Yüreğim dilim dilim

Dağılır,parçalanır,

Sığmaz olur sevincim

Ne yere,ne göklere

O’nu anınca kalbim.

 

Güven olmaz ellerin

Sözüne,servetine,

Açılsın yalnız O’na

Yüreciğin,ellerin

 

Z O R   K A R A R

 

Bıktım,bıktım artık ıssız kumsallarda

Bir aşağı,bir yukarı dolaşmaktan

Ellerim bağlı sırtımda…

Akkorlaşmış çakıllara arsında

Kavkılar toplamaktan…

 

Ne zaman yüksek bir dalga gelip de

Sürükleyecek beni açık maviliklere

Sonsuz suların kucağına fırlatacak…

 

Hem istiyorum,hem istemiyorum bunu…

Kim ister gönlü olmadan

Terk etsin yerini yurdunu…

 

Çünkü,evet çünkü kalıp burada

Savaşmak gerek,savaşmak

Büyük,önemli bir görev bu da…

 

GÜZEL SÖZ,GÜZEL BAKIŞ

 

O ulu mabedlerin

Kubbe/duvar pencerelerinden

-Dev ağaçların tepelerinden

Gümrah ormanlarda ya da…-

Güneş ışınları vardır ya

Tayf,tayf süzülen,

Nebülöz yürekli mü’münlerin

Yüz sürdükleri kutlu yerlere,

Eşsiz motifler çizen göklerden,

Böyle süzülür eşte gönül(ler)e

Güzel bir söz,bir bakış

Genişler sineler evrenlerce,

Işıksızlıktan,sevgisizlikten

Ne kadar olursa olsun daralmış…

 

B E Y İ N

 

Bilmem kaç yıl önceki

Bir bakışı unutma da,

Dün kırdığın bir kalbi,

Yediğin bir yemeği,

Akşam gördüklerini

Uğraş da hatırlama!

İşte beyin denilen,

Bir görkemli giz daha

Çözülmeyi bekleyen…

   

O  A N L A R

 

Seni düşündüğüm anlar

Avuçlarıma,omuzlarıma

Sonsuz ak güvercin konar…

 

Engin burçak tarlaları

Harelenir kozmik soluklarla…

Ceylanlar,taylar,serçeler…iner

Nazlı nazlı

Su kenarlarına…

Başım yıldızlara değer,

Çiçek açar bütün doğa…

 

Yağmurlar,yağmurlar,yağmurlar,

Açılan,kapanan pencereler,

Aydınlık odalar,

Güneş saçlı,çimen gözlü çocuklar,

Ak köpüklü engin mavilikler,

Tepeden tırnağa

Aklar giyinmiş insanlar gelir

Gözlerimin önüne…

 

Seni düşündüğüm zamanlar…