RESUL – NEBİ

Bir insan düşününüz Aydınlıklar’la sırdaş,

Açmış Karanlıklar’a kıyasıya bir savaş.

 

Bir insan ki,aşkına yaratılmış kainat,

Bir insan ki,urbası takva,azığı taat.

 

Bir insan ki,yoğrulmuş soylu ruhu,bedeni

Izdırabın,çilenin potasında ebedi.

 

Öylesine duyarlı,ince,ipek misali,

Son damlasına kadar içmiş aşk iksirini.

 

Her organı uyumlu,güzel,endamlı beden,

Alamıyor kendini bakmaktan bir kez gören.

 

Ne zayıf,ne de şişman,boy ne uzun,ne kısa,

Kısa kalmıyor uzun boyluların yanında.

 

Yükseliyor gümüşi,uzun boyun üstünde

Yüce baş ki,nebülöz “fikirler üstü fikr”e.

 

Kehkeşanların coşkun bir aşkla kaynaştığı

Yüksek,değirmi alnın ardında zamanları

 

Aydınlatan bir beyin şimşek çakışlarıyla,

Her atomu uranyum,radyum parıltısında…

 

Maverai sırlarla yanan,sönen,ürperen

Çöl geceleri kadar derin,duru,muhteşem,

 

Çöl ufukları kadar esrarlı siyah gözler,

Ufukları saracak göksel konuğu gözler…

 

Hareleniyor ışık,gölge oyunlarıyla

Gür,kıvırcık kirpikler seyrelip,sıklaştıkça…

 

Bazen sıyrılmış kılıç kınından hilal kaşlar,

Bazen gök ağacında bir hurma dalı kaşlar…

 

Evrendeki her sese açık olan kulaklar,

Hakikati çağlara haykıran lal dudaklar…

 

Gözlerin aklarında yer yer kırmızılıklar,

Ruhundaki ilahi yangından kıvılcımlar…

 

Uğultulu vadiler arasında bir ırmak,

Mavi bir ırmak gibi beliren damar ancak

 

Kabarıyor köpüklü medlerle zaman zaman,

Yükseliyor nice bin çığlık karanlıklardan…

 

Müthiş tecellilerle sarsılan,aydınlanan

Gönülden sonsuz yöne dalga dalga saçılan

 

Işıkla aydınlanmış kadife ten içinden

Daha güzel kokulu miskten,amberden,gülden…

 

Nur parıltılarının sema ettiği yüzde

Kayaları eriten bir tebessüm taptaze.

 

Kristalsi çakışlarla yanan,sönen diziler,

Tebessümü gülşene çeviren inci dişler…

 

Uzun,güçlü ve etli bileklerden uzanan

Eller sonsuz goncalı gül hevenkleri nurdan…

 

-Ki gitmez üzerinden rayihası günlerce

Biriyle musafaha etse bir sefer bile.

 

Bir yetimin başını okşasa saçlarından

Silinmez iç açıcı rayiha uzun zaman.-

 

Emsalsiz örnekleri gücün ve zarafetin,

Dünya,ukba şahidi nice mucizelerin.

 

Gümrah,dalgalı,siyah saçlar üstün zekaya,

En açık,seçik delil evrensel bir dehaya.

 

Sık ve gür sakalları ne uzun, ne de kısa,

Nerden,nasıl düşmüş kar bu ebedi bahara.

 

Öylesine gönülsüz,zarif,samimi,sade,

Kötülüklerden melek kadar uzak,azade…

 

Evet,görünüşü bir insan,ama bambaşka,

Zirveler üstü zirve bütün boyutlarıyla.

 

Velhasıl;”Sen en yüksek ahlak üzerindesin.”

Hitabıyla tek örnek kemaline Beşer’in.

 

Düşünün bir insan ki,O’nun aşkıyla eğer

Erimiyorsa kalbler,and olsun taştan beter!

 

Daha ne,O’nun için yaratılmış felekler…

 

O’NUN A H L A K I

O’nu anlamak için kor güller deriyorum,

O’nu anlatmak için bin ömür veriyorum…

Her zaman hüzünlüydü,her zaman düşünceli,

Konuşmasından daha uzundu sessizliği,

Boş yere konuşmazdı,seçerdi sözlerini.

Konuştuğu zamanlar ne fazla söz söylerdi,

Ne eksik,dinleyenler hemen etkilenirdi.

Dünya işleri için darılmaz,gücenmezdi,

Kendi benliği için asla öfkelenmezdi,

Öc almak nedir bilmez,kötü söz söylemezdi.

Affedici olması zorlamasız,doğaldı,

Düşmanlarını yalnız affetmekle kalmazdı,

İnsan olduklarını unutmaz,horlamazdı,

Onlara değer verir,hep onurlandırırdı.

Kendisini üç şeyden korur,uzak tutardı;

Kimseyle çekişmezdi,çok uzun konuşmazdı,

Zamanını gereksiz şeylerle harcamazdı,

O’ndan bir şey umanın umudunu kırmazdı.

Hoşlanmadığı bir şey olursa konuşmazdı.

Kimseyi ne yüzüne karşı,ne de ardından

Kınardı,ayıplardı,kusurunu arardı.

Hiç kimseye hakkında hayırlı,hoş olmayan

Bir sözü söylemezdi,gönlünü incitmezdi.

Yanında bulunup da söz alarak konuşan

Kimseler arasında en son konuşmuş olan

Birisi bile olsa onu ilk kez konuşan

Biriymiş gibi dikkat kesilerek dinlerdi.

Eğer bir toplulukta bulunuyor,onlar da

Bir şeye gülüyorsa O da güler,bir şeye

Hayret ediyorlarsa O da hayret ederdi!

Orda bulunanların gönlünü hoş ederdi

Gerçeği yansıtmayan övgüleri sevmezdi,

Her zaman ağırbaşlı,dengeliydi,ciddiydi.

Konuşması o kadar güzel,etkileyici,

O kadar tatlıydı ki,çevresindekileri

Adeta kuşatırdı,kendinden geçirirdi.

Birer inci dizisi gibi ışıltılıydı

Gülşen tebessümünü aydınlatan dişleri.

Sağa,sola salınmaz,geniş adımlarıyla

Yüksek bir yerden iner gibi hafifçe öne

Eğilerek rahatça,sukünetle,vakarla

İlerlerdi kendinden emin insan tavrıyla.

Kapısına bir yardım için gelenleri de

Asla geri çevirmez,eli boş göndermezdi.

Bir gün kendinden yaşça küçük olan dostunu

Omuzlarından tutup;”Sen dünyada bir yolcu

Ya da garip bir kişi gibi ol!”buyurmuştu.

Bakışları mahzundu,tebessümü buruktu…

Adet üzere bile olsa duyulmamıştı

Ağızından aykırı,kötü bir söz ömrünce.

Sıkıldığı zamanlar bağırmaz,çağırmazdı,

Kabalaşmaz,kimseyi incitmezdi,kırmazdı.

Yoksullarla birlikte oturur yemek yerdi,

O kadar ki,onlardan ayırt edilemezdi.

Önüne getirilen, konulan neyse yerdi.

Gösterişten hoşlanmaz,hep sade giyinirdi.

Konuşurken yüzünü başka yöne dönmezdi.

Bulunduğu mecliste ayrıcalıklın yere

Değil de,boş yer varsa otururdu oraya…

Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi;

“Doğru yoldan sapmaktan Rabb’im,saptırılmaktan,

Kanmaktan,kandırmaktan ya da kandırılmaktan,

Haksızlık etmekten,haksızlığa uğramaktan,

Saygısızlık etmekten ve saygı görmemekten

Sana sığınır,yalnız yadım dilerim Sen’den.”

Asla sıradan biri değildi ama,yine

Yaşantısı sıradan bir insanmış gibiydi,

Gösterişsiz,dupduru,gönülsüz,öylesine…

Çünkü O peygamberdi,Allah’ın Elçisi’ydi,

Üstün yaratılışlı,ahlaklı,erdemliydi…

Velhasıl O,her çağda herkes için örnekti,

Görebilenler için bulunmaz bir nimetti.

O’nu seven sayana,O’nu örnek alana

Yaradan’ın Katı’nda saygınlık kazandıran,

İnsanlar arasında seçkin yere oturtan,

Onurlu,özgür,aşkın,değerli,mutlu kılan…

Bir insan,zamanların/mekanların üstünde,

Bir insan Yaradan’ın kozmik eğitiminde,

Çok özel donanımlı,seçkinlerin seçkini,

Bir insan,insanlığın şaşmaz önderliğinde

Çağlar’ı çağırıyor sonsuzluk iklimine

İnsan’ın uzun zaman ayrı kalan yurduna…

O

Sonsuzluk gülşeninde

Sonsuz goncalı bir gül.

Sonsuzluk ormanında

Sonsuz tomurcuklu dal.

Sonsuzluk zindanında

Sonsuz şamdanlı çerağ.

Sonsuzluk vadisinde

Sonsuz debili nehir.

Sonsuzluk gurubunda

Sonsuz güneşli fecir.

Sonsuzluk fanusunda

Sonsuz yanışlı kandil.

Sonsuzluk hasadında

Sonsuz daneli başak.

Sonsuzluk ağacında

Sonsuz şebnemli yaprak.

Sonsuzluk burçlarında

Sonsuz hilalli sancak.

Sonsuzluk meydanında

Tuş olmayan pehlivan.

Sonsuzluk ordusunda

Sonsuz gözlü komutan.

Sonsuzluk kuşağında

Sonsuz renkli kehkeşan.

Sonsuzluk seferinde

Sonsuz kollu kahraman.

Sonsuzluk kitabında

Sonsuz anlamlı kelam.

Sonsuzluk kervanında

Sonsuz görüşlü rehber.

Sonsuzluk umanında

Sonsuz çakışlı fener.

Sonsuzluk pınarında

Sonsuz kollu fışkırış.

Sonsuzluk evreninde

Sonsuz kadirli yıldız.

Sonsuzluk yangınında

Sonsuz alevli yanış…

Sonsuzluk dağlarında

Sonsuz cihetli zirve.

Sonsuzluk bestesinde

Sonsuz oktavlı nağme.

Sonsuzluk göklerinde

Sonsuzluk kanatlı selva.

Sonsuzluk çöllerinde

Sonsuz hurmalı vaha.

Sonsuzluk mağrasında

Sonsuz frekanslı sayha.

Sonsuzluk okulunda

Sonsuz dilli öğretmen.

Sonsuzluk ocağında

Sonsuz kıvılcımlı kor.

Sonsuzluk yollarında

Sonsuz adımlı yolcu.

Sonsuzluk obasında

Sonsuz direkli çadır.

Sonsuzluk dergahında

Sonsuz himmetli mürşid.

Sonsuzluk mabedinde

Sonsuz secdeli alın.

Sonsuzluk şafağında

Sonsuz şölenli doğuş.

Sonsuzluk içre sonsuz…

 

R A V Z A

 

Aydınlanmış Şehir’in geçtik kapılarından

Yetiştik son tekbire yıldızların ardından…

Cananlar Cananı’nın keremiyle,lütfuyla

Vardık şanlı Elçi’nin huzuruna saygıyla.

Kapıldık aşk nehrinin uğultulu meddine,

Öteler ötesine götüren sellerine…

Ya Resul-Allah geldik süklüm,püklüm kapuna,

Yaradan’ın izniyle şefaat umuduyla.

Dilim tutuldu,gönlüm “o an” da çağıldadı,

Dilin unuttuğunu çağ çağ gönül haykırdı.

Selam sana Aydınlık Çağlar’ın habercisi,

Selam sana En Yüce Mesaj’ın müjdecisi,

Selam sana gecenin,gündüzün efendisi

Selam sana sonsuz kez gözdelerin gözdesi,

Selam sana güzellik ufkunun dolunayı,

Selam,sevda göğünün kavuşmayan yıldızı…

Ey,bizi çağlarüstü yol’a yönelten serdar,

Ey,gök kapılarını aralayan bahtiyar,

Ey,vahdet merceğinin sonsuz tayflı odağı,

Ey, mutluluk yurdu’nun nur dokulu sancığı,

Ey,çağları ardından sürükleyen has insan,

Ey,tekmil savaşlardan yengin çıkan kahraman,

Ey,gönüller sultanı,sevgiler üstü sevgi,

Düşüncede,duyguda zirvelerin zirvesi.

Ey,bütün zamanların mekanların içinde

Yaratılmışların en yiğidi,hayırlısı,

En alçakgönüllüsü,en yüksek akıllısı,

En merdi,en müşfiği,en dürüstü,güzeli…

Zamanların bağrına basılan aşk tuğrası,

“Levlake levlak,lemma halaktül eflak” sırrı

Fecir bakışlarından fışkıran feleklere…

Mevsimler sütü mevsim,iklimler üstü iklim,

Sonsuz dallı ağacı en olgun yemişlerin…

Yerin dağdağasından,göklerin saflığına

Doğru kanatlanışı ruhun haykırışlarla…

Çılgın kasırgaların durulması anide,

İnen kara yelkenler ayrılık denizinde…

Göz yaşlarımız dinmez günahlarımız için…

Biz senin huzuruna bir Işık Devleti’nin

Alınları nişanlı yurttaşları olarak

Gelmeliydik ey Resul,yüzyılları aşarak…

Asıl göz yaşlarımız hazdan olmamalıydı…

Yıllardır,yüzyıllardır tağut’un oyuncağı

Olmamızın verdiği utançtan olmalıydı…

O günlere ermemiz ah bir bilsek yakın mı?

Göz yaşından,utançtan,kırık bir kalpten başka

Sunacak bir şeyimiz olsaydı ya ah,sana…

Dünyanın hay-huyundan kurtulduğum zamanlar

Buluştuğum o kutlu,ışıltılı Sayfalar

Umulur ki kılavuz olur yollarımızda,

İblis’in sinsi sinsi kurduğu tuzaklarda…

Şahsen yüzüm yok senden şefaat dilenmeye,

Layık biri değilim çünkü seçkin Ümmet’e.

Hayal kırıklığımı mazur gör,endişemi…

Başta biz,göremedik sana layık Ümmet’i…

Çoğu bakışlar donuk,yüzler soluk,anlamsız,

Davranışlar kırıcı,gönüller uzak kalmış.

Bu iklimden bir soluk,bir lezzet alamamış…

Gizleme,görüyorum ılık gözyaşlarını

Sonsuz goncalar açan gülşen yanaklarından

Şebnem şebnem süzülen rahmet sağnaklarını…

Madem Sen varsın,umut var demektir her zaman,

Gürleşiyor aydınlık ufuklarda anbean…

 

 

Sitenin Telif Hakkı(C) ahmed kanyilmaz'a aittir.www.kanyilmaz.com 2006-2009-desing by sErgun